Her kim ki, geçmişi kontrol eder o kişi geleceği de yönetir. Geleceği yöneten ise geçmişi fetheder Kane





Her şey Albert Einstein'in planıyla başladı. Kendisi de bir Yahudi olan Einstein, halkının böylesine büyük bir soy kırıma uğramasına dayanamıyordu. Bir yandan atom bombasının yapılması için yardım ederken, öte yandan da gizli bir proje üzerinde çalışıyordu. İcadını tamamladı ve onu kullandı. Bu bir zaman makinesiydi ve gittiği yer geçmişti. Einstein başarıyla zaman yolculuğunu yaptı. Geçmişe geldiğinde karşısında genç bir adam vardı. Ona elini uzatıp şöyle hitap etti "Her. Hitler" tokalaştıkları zaman Hitler zaman mekan devamlılığından silinmişti. Böylece Hitler'in sebep olduğu her şey de son buldu. Ancak bu sadece madalyonun görünen yüzüydü. Hitler olmadan dünyadaki en büyük güç, Stalin ve onun Sovyetler Birliğiydi. Stalin, tüm dünyayı fethetmek için bir savaş başlatmıştı. Bir yanda da İttifak kuvvetleri onu durdurmak için savaşıyordu. Hitler belki yoktu ama savaşın seyri değişmedi. İkinci dünya savaşı bu şekilde başlamış oldu. Biz de buna Red Alert adını verdik. Red Alert 1'deki olayların iç yüzü aslında göründüğü kadar basit değildi. Joseph Stalin'in bu saldırılarının arkasında, gizemli bir danışman vardı. Tarih, kendisini onlarca yıl sonra, terörist lider Kane olarak tanıyacaktı. Kane, Stalin'i yönlendirip savaşı kazanmasını sağladı. Daha sonra onu öldürdü ve yerine geçti. Böylece Nod'un temelini de atmıştı.

Red Alert 1 bu harika konusu ve zamanına göre etkileyici grafikleriyle RTS türünde çığır açan bir oyundu. 90'lı yıların başında bilgisayarı olan herkes en azından bir kez bu oyunu denedi. Türe fazla kişi alışık olmadığı için Red Alert 1'i bitirenler azınlıktı. Ancak bu sabırlı ve azimli azınlığı ileriki yıllarda Westwood sayesinde RTS'in altın çağı bekliyordu...

Seri bu oyundan sonra iki senaryoyla devam etti. Birincisi, Tiberium adlı göktaşı yüzünden değişmiş dünyadaki yaşam mücadelesini anlatan Tiberium serisi, diğeri ise Red Alert. Tiberium serisinde her şeyi planlayan Kane'in dünyayı ele geçirme ve sahte mesihlik maceralarını görüyoruz. Öte yandan onu durdurmaya çalışan müttefik güçler GDI'ın uğraşlarını. Tiberium serisi tıpkı bir bilimkurgu filmi gibi ilerlerken, Red Alert ise daha çok işin eğlencesine hitap eder. Güzel kadın karakterleri, uçuk ama etkili silah tasarımları ve dünyayı titreten liderlerin komik yanlarını görürüz. Özellikle Red Alert 2 döneminde internet kafelerin yaygınlaşması, bu oyunun ülkemizde geniş kitlelere yayılmasına neden oldu. Bir dönem bu oyunun multi maceraları yüzünden oyunculardan çok ter aktı. Yuri'nin karizması ve oyunun her türlü çılgınca saldırıyı desteklemesi oyuncuların beynine kazındı. Şimdi her şey bitti sanırken, 8 yıl sonra bilgisayarlardan yine alarm sesleri yükseliyor. Ancak kaç kişinin bu çağrıya cevap vereceğini, yazımda göreceksiniz...








Die Waffen, Legt An! � (Tüfeklerinizi savaş pozisyonuna getirin) Hell March�ın ünlü sözü


İlk Red Alert alternatif İkinci Dünya Savaşıydı. Resmi sayılan son Sovyetlerin sonuydu. Ancak bu son oyunu direk Tiberium serisine bağladığı için, alternatif zaman içinde başka bir alternatif üretildi. Kısacası ilk oyunun Müttefikler sonu baz alınıp Red Alert 2 yapıldı. Bu oyunda zar zor gücünü toplayan Sovyetlerin intikam için çıkarttığı yeni bir dünya savaşı konu alınıyordu. Oyunun giriş videosunda bulunan Amerikan Başkanı Michael Dugan (Ronald Reagan oluyor kendisi) ve Alexander Romanov arasındaki konuşmalar eminim herkesin yüzünü güldürmüştür. Yuri's Revenge de ise Başkan ile Yuri'nin konuşması daha da bir komiktir. Red Alert 2 ise 1970'li yılarda geçiyordu. Bir nevi o zamanlarda yaşanan soğuk savaşın, daha sıcakkanlı ikiz kardeşiydi.

Red Alert 3'ün haberleri ilk çıktığında, oyun severlerden sevinç çığlıkları geldi. Daha sonra konsept çalışmaları ve oyun içi görüntüler gelince bu çığlıkların yarısı azaldı. Ondan sonra Women of Red Alert 3 adı altında çıkan reklam çalışmaları ve fotoğrafları internette yayılınca bu çığlıkların içeriği de değişmeye başladı. Red Alert'ın kadın karakterleri hep çekici olmuşlardır. Ancak genelde seride ön planda olan savaş makineleriydi. Bu sefer EA kesin satış için, kadınsallık öğesini fazlasıyla kullandı. Bu iki olaydan sonra birçok oyuncu Red Alert 3'e karşı büyük bir ön yargı beslemeye başlamıştı. İtiraf etmem gerekirse Command & Conquer ve strateji hayranı biri olarak bende bu gurup içerisindeydim. Oyunu denedikten sonra fikrim büyük ölçüde değişti.






Red Alert 3 konu olarak ilk oyunun tam tersi bir senaryoyu işliyor. Oyuna başladığımızda Sovyetler Birliğinin çökmek üzere olduğunu görüyoruz. Devletin liderleri çoktan kaçmış. Herkes panik içerisinde kaçışıyor. Tam bu anda kendisini Evde Tek Başına 2 ve birçok çizgi film seslendirmesinden hatırladığımız. Tim Curry'in oynadığı subay Anatoly Cherdenko, Kızıl Ordu'nun komutanı olan Boris Kruvov'a gizli bir projeden bahsediyor. General Kruvov, Red October ve Indiana Jones Kristal Kafatası Krallığı filmlerinden Rus askeri personelliğinde tecrübeli Andrew Divoff tarafından canlandırılıyor. Bu gizli projenin zaman yolculuğu olduğunu öğreniyoruz. Dr.Gregor Zelinsky bir zaman makinesi tasarlamış. Bu karakteri, Constantine'de şeytan Prison Break'de ise mafya babası John Abruzzi'i olarak hatırlayacağınız, Peter Stormare canlandırıyor. Bu makineyi kullanıp, 1942'ye geri dönüyorlar. Bir konferans sırasında Einstein'la karşılaşıyorlar. Anatoly Cherdenko Einstein ile el sıkışıyor ve onun zaman mekan devamlılığından silinmesini sağlıyor. Einstein olmadan dünya tamamen değişiyor. Teknolojik ilerlemeler farklı yönlerde gidiyor. Domino taşları gibi bir birini izleyen olaylar sonucu, Sovyetler yıkılmaktan kurtuluyor. Bu üçlü geleceğe döndüğü zaman, Sovyet'lerin dünyayı fethetmek konusunda azimle ilerlediğini görüyorlar. Bu şeytani plan sonucunda Anatoly Cherdenko yeni başkan olmuş. Tabii ki bu sırada yaşanan olaylar gayet eğlenceli ve komik. Ancak komedi bir anda bitiyor, çünkü zaman çizelgesinin değişmesi güç dengelerinin de değişmesine neden olmuş.

Değişen güç dengeleri

Bu sefer oyunda ilk Red Alert'de olanların tersi oluyor. Einstein olmayınca atom bombası bulunmadı, atom bombası olmadan da Hiroşima felaketi hiç yaşanmadı. Tüm bunların sonucu savaşçı bir millet olan Japon'ların işine yaradı. Ve Yükselen Güneşin İmparator'luğu ortaya çıktı. Red Alert 3'ün en önemli bombası bu üçüncü devlet. Orijinal adı daha karizmatik olduğu için bundan sonra öyle yazacağım. Empire of the Rising Sun bu oyunu oynamam için en önemli nedenlerden birisi. Red Alert 3'ün yarattığı alternatifin de alternatifi bu zaman diliminde, yapımcılar istedikleri kadar serbest çalışmışlar. Empire of the Rising Sun, Tanrı İmparatorlarının emriyle tüm dünyayı fethetmek için yola çıkmış. Bir söz vardır, gelen gideni aratır diye. Hitler'in gidişi de RA evrenindekilere tam anlamıyla bu deyimi yaşatıyor. Sovyetler dünyanın en güçlü devleti olduğu için, Japon İmparatorluğu yeni oyuncaklarının gücünü ilk onlar üzerinde göstermek istemişler. Kızıl Ordu, bir yandan bu çekik gözlü savaşçılarla uğraşırken, öte yandan bunu fırsat bilen Müttefiklerin saldırısıyla iki ateş arasında kalıyorlar. Bizim hikayemiz de burada başlıyor.







RA3'ün çizgi romansı çizimlere sahip eğlenceli bir ana menüsü var. Burada yine insanın yüzünü gülümseten ufak çapta bir animasyon kullanılmış. İlk kez ana menüye girince oyuncuları, Sovyet Marşı karşılıyor. Bu oyun için bestelenen parça, kesinlikle yılın en iyi oyun müziklerinden birisi. İnsanın ruh halini hemen savaş için hazırlıyor. Marşta Sovyetler birliğinin tüm dünyayı nasıl fethedeceğini ve Sovyet ayısının (hakaret olarak değil, övgü olarak kullanmışlar) diğer ülkeleri nasıl terbiye edeceğini anlatan sözler var. Oyun ilk önce Sovyet senaryosuyla başlanmasını tavsiye ediyor. Böylece, hikaye daha iyi anlaşılıyormuş. Klasik kaliteli ana videolardan sonra, görevimiz başlıyor. İlk önce özel bir menü, detaylı şekilde neler yapmamız gerektiğini anlatıyor. Daha sonra da oyunun ilk sürprizini görüyoruz. Oyunun kendi çapında bir CO-OP modu var. Bu CO-OP modu sayesinde, görevler iki kişi tarafından ortaklaşa oynanabiliyor. Tek kişilik modda da CO-OP aktif. Her ırk için bilgisayar tarafından yönetilen komutanlar bulunuyor. EA bu komutanların gerçekçi durması için uğraşmış. Her birini bir oyuncu canlandırıyor ve bölüm boyunca bizimle iletişime geçiyorlar. Ayrıca arada video olarak da çıkıyorlar. Böylece bizi savaş ortamına sokmak için uğraşıyorlar. Ancak müthiş derecede seksi, bayan komutanlar pek gerçekçi durmuyor. Özellikle Sovyetler de bulunan, Top Model kıllıklı sarışın CO-OP komutanına bir türlü güvenesim gelmedi. Oyun ekranının sol üst köşesinde duran, ufak bir ekran sayesinde, CO-OP komutanına görev veriyoruz. Ancak bu CO-OP işi eski C&C oyuncularının hoşuna gitmeyecek. Ne de olsa yıllardır, her işi kendimiz yapmaya alıştık. Ama bölümler ancak iki kişinin geçeceği şekilde tasarlanmışlar. RTS türüyle ve seriyle yeni tanışacaklar için CO-OP komutanları büyük avantaj sağlayacak...

Sovyetler(Soviet Union), kalın zırhlı araçları ve tahrip gücü yüksek silahlarıyla tam bir yıkım makinesi. Ancak bu makineyi çalıştırmak için uzun zaman ve güç lazım. Kısacası, gelişme aşamasındaki Sovyetlere yapılacak ani bir saldırı onların sonu olur. Oyunda Apocalpyse tank, Kirov zeplin ve Tesla askerleri gibi ikinci oyundan tanıdığımız demirbaşların yanında, birçok yeni birim de var. İlk bakışta, göze çarpan yenilik ise tüm yer koşularında gidebilen araçlar. Savaş tarihi boyunca, hem havada hem de karada gidebilecek araçlar hep komutanların hayalini süsledi. Ufak çapta böyle araçlar yapıldı. Ancak hiçbiri RA3'dekiler gibi değildir. Üç ırkın da hem karada hem havada hem de suda gidebilen araçları var. Savaş alanında bir anda evrim geçirmiş balık gibi sudan çıkan gemileri görünce önce insan şaşırıyor. Ancak bunları kullanmanın ne kadar zevkli olduğunu görünce müthiş bir zevk alıyor. Sovyetlerin savaş alanındaki avantajlarından biri ise, bina yapımı için beklememeleri. Normalde klasik olarak bina resmine tıklayınca, ilk önce onun pişmesini beklerdik. Daha sonra da askeri üssümüzde o bina için güzel bir yer seçerdik. Sovyetler önce bina için bir yer seçiyoruz, daha sonra pişmesini bekliyoruz.







Bu ırk hayvan askeri birim olarak ayıları kullanıyor. Anlaşılan boşuna Sovyet marşında ayılardan bahsetmiyor. Ayılar düşman askerlerine karşı etkili, aynı zamanda F tuşuna basarak etraftaki insanları sersemletiyoruz. Tesla askerleri de, aynı şekilde düşman araçlarının durmasına neden oluyor. Kısacası her birimde bulunan, ikinci güç oyunun stratejik dengesini bir hayli geliştirmiş. Tesla ve Apocalpyse tanklar ise Sovyet mekanize birliğinin gururları. Teslalar çabuk patlasa da düşman yok etmekte hızlı ve etkililer. Apocalypse'ler ise müthiş zırhları ve ateş güçleriyle, yine favorim oldular. Ayrıca Apocalypse tanklara, manyetik ışın eklemişler. Böylece düşmanı kendine doğru çekip etkisiz hale getiriyorlar. Biraz da bu ırkın, hava gücünden bahsedelim. Twin Blade adlı helikopterler, hızlı, çabuk ve ucuzlar. Yer birimlerine karşı müthiş etkililer. F serisinin kızıl rakibi Mig'ler ise, uçaklara karşı müthiş güçlüler. Kirov zeplinler ise diğer oyunlarda olduğu gibi, Sovyetlerin ağır ve yıkıcı gücü. Kirovların derviş sabrı gerektiren yavaşlığına bu oyunda çözüm getirilmiş. F tuşuna basınca, zeplinler daha hızlı gitmeye başlıyor. Ancak bu onların yavaş yavaş canlarından ***ürüyor.

Bu ırkın kahramanı ise Natasha adlı komando. Adına bakıp hemen bayat espriler yapmayın, yakalarsa fena yapar. Natasha Volkava, Gina Carano adlı bir dövüşçüden modellenmiş. Bir iki videoda oynayan kişi de gözüküyor. Tanya'nın Rus versiyonu. Oyunda bu iki dişi komandonun bir biriyle yarıştıkları çok eğlenceli bir bölüm de var. Natasha sıradan askerler için ölümcül. Suda yüzebiliyor ayrıca, araç ve binaları lazerle işaretliyor. Böylece otomatik olarak Sovyet hava kuvvetleri o işaretli binayı patlatıyorlar. Stratejik kullanılırsa çok yararlı bir birim. Ancak Tanya kadar hızlı değil.

En güzelini ise sona sakladım. Yani Sovyetlerin gururu olan deniz kuvvetleri. Bu oyunda deniz savaşlarına özellikle önem vermişler. Sovyet deniz birimlerini kontrol etmek ise müthiş zevkli oluyor. Hem karada hem de suda hareket edebilen, Tesla teknolojisine sahip botlar, deniz altılar ve düşmanı aciz hale getiren, dev gemiler. Bu dev gemiler füze atarak, 150-200 metre ötedeki hedefleri vurabiliyor. Yani uzaktan düşman donanmasını yok etmek mümkün. Daha güzeli ise karadaki hedefleri vurabilme imkanı.


Müttefikler (Allied Nations), bu ırk Amerikan Başkanı ve Müttefik Başkomutanı tarafından yönetiliyor. Amerikan Başkanı Howerd T. Ackerman rolünde, Spider-Man filmlerinde Jonah Jameson olarak tanıdığımız, J.K Simmons var. Hem komik hem de ciddi bir lider portresi çizmiş. Sinirden kendine kaybedip, saçmalaması bile kendini izletmeye yetiyor. Müttefik Başkomutanı, Robert Bingham ise, Pirates of the Caribbean filmlerinden aşina olduğumuz, Jonathan Pryce. Babacan ve ağır başlı bir komutan rolünde. Bu iki oyuncu dışında, Müttefik Irkı, askeriyeden çok kızlar kampı görünümüne sahip. Oyuncu kadrosunda iki top model var. Görevleri bizi anlatan Eva McKenna olarak Gemma Atkinson ve dişi ölüm makinesi Tanya rolünde, Jenny McCarthy.




Müttefiklerin, Japon ve Sovyetler kadar kişilikli silahları yok. Genelde savunma ve saklanma ağırlıklılar. Piyadeler, polis ve özel tim karışımı. Kalkanlarını kullanıp, saldırılardan kendilerini koruyabiliyorlar. Ancak bu onların ateş etmesini engelliyor. Roket atarlar ve mühendisler standart olarak mevcut. Mühendisler, piyadeleri iyileştirme özelliğine sahip. K9'lar hayvan desteğini sağlıyor. Bu ırkın özel birimi ise ajanlar. Hem karada hem de suda hizmet veren ajanlar, düşmanın kılığına giriyor. Girdikleri binaları sabote ederek bir süre çalışmasını engelliyorlar.

Mekanize birlikler, hızlı ve yıkımdan çok şaşırtmaya yönelik. Kılık değiştiren ve uydudan lazer yollanmasını sağlayan tankları var. Müttefiklerin deniz kuvvetleri orta seviyede bir güce sahip. Yunustan başlayıp, uçak gemisine uzanan bir asker birim koleksiyonları var. Uçak gemisi Sovyetlerin, roket atar gemileri kadar güçlü olmasa da, karadaki hedefleri vurmak için birebir. Bu ırk Hava Kuvvetleri konusunda oldukça başarılı. İki çeşit bombalama uçakları. Bu bombalama uçakları, hava alanlarında dörder tane yapılabiliyor. Ucuz, hızlı ve hafif bombardıman uçakları dışında, daha pahalı, yavaş ancak kalın zırhlı ve çok daha etkili bombardıman uçakları da var. Oyunun en komik askeri birimine Müttefikler sahip. Bir helikopter olan bu askeri birim, düşman, asker araç ve binalarını donduran bir lazer yolluyor. Ancak komik olan ikinci özelliği, başka bir lazer ışınıyla, dev gibi tankerleri ve tankları ufaltıp oyuncak boyutlarına indiriyor. Üstelik ufalan araçların sesleri de komik bir hale geliyor. Müttefikseniz buna çok güleceksiniz, değilseniz de sinir olacaksınız.






Tanya ise klasik olarak bu ırkın komando birimi. Her oyunda farklı bir oyuncu tarafından canlandırıldığı için sürekli tipi değişiyor. Anlaşılan zaman değiştikçe, Tanya'nın ten rengi de değişiyor. Piyadeleri hemen öldürebilen Tanya, bina, mekanize birlik ve deniz araçlarını da yok etme özelliğine sahip. Onların içine girip C4 ile patlatıyor. Üstelik Chrone kemeri sayesinde, ölmek üzereyken kendini geçmişe ışınlıyor, böylece hakkı da doluyor. Doğru kullanıldığı zaman, koca bir orduyu onunla yok etmek mümkün.

Yükselen Güneş'in İmparatorluğu (Empire of the Rising Sun), İmparator Tanrı Yoshiro tarafından yönetiliyorlar. Bu rolde, kendisini Uzay Yolu ve Heroes'da Hiro'nun babası olarak tanıdığımız George Takei oynuyor. İmparator Yoshiro, kendisinin bir tanrı olduğunu düşünüyor. Kaderinin dünyayı yönetmek olduğuna inanıyor bu yüzden yıllarca süren gizli araştırmalarla, hem geleneksel hem de teknolojik bir Japon ordusu oluşturmuş. Oğlu Velihat Prens Tatsu�yla birlikte bu savaşı yönetiyorlar. Ancak ikisi arasında görüş ayrılığı var. İmparator Bushido savaşçının yoluna inanıyor. Samurayların bu geleneksel felsefe ve yaşam şekliyle savaşın kazanılacağını düşünüyor. Yoshiro'nun taktikleri, düşmanı aşağılamak ve göz korkutmak üzerine. Böylece çatışma olmadan savaş kazanmayı düşünüyor. Ancak oğlu bu geleneksel yöntemlere karşı inançlı değil. Tatsu, savaşın ancak teknolojiyle kazanılacağını inanıyor. Teknolojiyi kullanıp tüm dünyayı yıkıp geçmeyi düşünüyor. Bu ırkın görev anlatan subayı, Suki Toyama. Karakteri canlandıran oyuncu, X-Men 2'de Lady Deathstrike ve Kotor 2'de Visas Marr'ın sesi olarak tanıdığımız Kelly Hu.

Empire of the Rising Sun'ın askeri birimleri, animelerden fırlamış gibi. Aynı zamanda da, geleneksel Japon savaş sanatından ve efsanelerinden esintiler de taşıyor. Bu ırkın çoğu birimi Transformers şeklinde tasarlanmış. Uçağa dönüşen deniz altı, uçağa dönüşen tank, uçağa dönüşen uçak gibi uzun bir liste var. Japonlar, bence oyundaki en kültürel kişiliğini yansıtan ırk olmuş. Piyadelerin hem tüfekleri var hem Katana taşıyorlar. Gerektiği zaman kılıçlarını çıkartıp, düşman askerlerini öldürüyorlar. Genel ruh olarak tüm Rising Sun birimlerinde, fedakarlık eğilimi var. Kısacası intihara meraklılar. Bu yüzden teknolojileri çok gelişmiş olmasına rağmen, daha az dayanıklı.





Empire of the Rising Sun'ın bazı birimlerinde bir Star Wars havası var. Mesela, Stardestroyer gibi ateş eden dev gemiler. Ayrıca Jedi Star Fighter'a benzeyen, deniz altı uçaklar. Bu ırkın en dikkat edici silahları ise dev robotlar. Dev robotlar Japonya'da neredeyse milli kültür sayılacak. Sadece bu tarz oyuncakları satan mağazalar var. İnsanlar hobi olarak, çalışmayan dev kopyalarını yapıyor. Kısacası, gerçekten Japon'ların böyle bir teknolojisi olsa büyük ihtimalle gerçekten bu robotları yaparlar. Psişik lisesi afet Yuriko Omega'da bu ırkın komando ve herosu. İsmi eminim size bir şeyleri çağrıştırıyordur.

Şimdi oyunun ırklarını tek tek tanıdık. Herkes tarzına göre bir karar vermiştir. Red Alert 3 serinin diğer oyunlarına göre farklı bir oynanışa sahip. Mesela, artık haritada belli noktalarda bulunan, kaynakları toplamıyoruz. Onun yerine madenlerin yanına fabrika kuruyoruz ve otomatik olarak para kazanılmaya başlıyor. Haritada bulunan bazı noktaları mühendislerle ele geçirip, ekonomiye yardımcı olabiliyorsunuz. Aynı zamanda hastaneler ele geçirilirse, piyadeler kendi kendine iyileşmeye başlıyor. Ancak para kazanma hızı, klasik C&C evrenine göre biraz daha yavaş ve zor. Oyunda ekonomik kriz var gibi bir hal var. Ancak sömürge mantığıyla 4-5 fabrika ele geçirilirse adam gibi para kazanılıyor. Tabi bunda bir de, CO-OP komutanla parayı ortak kullanmamızın da etkisi var. CO-OP komutan, profesyonel RTS oyuncuları için biraz bela olabiliyor. Tam saldırınızı yapacakken, sizden yardım istemesi gibi yük olma durumları da var. Ancak yardımı da dokunmuyor değil. Özellikle daha amatörler bölümleri geçmek için onları hile niyetine kullanabilir.





Strateji tarzını değiştiren diğer unsur ise, artık askeri birimlerin bir birini destek olarak tasarlanmış olması. Eskiden şöyle bir taktik geliştirilirdi. Birkaç askeri birim üzerine gidilir ve düşmana öyle saldırılırdı. Rush sevenler, hızlı ve ucuz şeyleri seçerdi. Bu sefer durum öyle değil. Çünkü her birim bir işe yarıyor, bir birlerine karşı üstünlük ve zaafları var. Örnek vermek gerekirse, Sovyetlerin Twinblade helikopterleri, yer birimlerine karşı ölümcül, ancak havada uçmasına rağmen, uçakları vuramıyor. Bu durumda ya Twinbladeleri uçak savarı olan birimlerle desteklemek lazım, ya da hava desteği olarak uçaklarla. Bu çoklu denge her birim için geçerli. Eskiden C&C'lerde az hissedilen bu denge, artık tamamıyla oyuna hakim olmuş. Kısacası, düşmanı yenmek için her askeri birimden yapmanız lazım. Bunun artısı daha farklı ve gerçekçi bir oynanış sunuyor. Eskisi ise, eski RTS kurtlarının alışması için biraz zaman gerekmesi. Ayrıca yine eksi bir taraf stratejiyi sınırlıyor.

Oyunun esas temeli multiplayer için yapılmış. Singleplayer daha çok o da olsun mantığıyla kullanılmış. Senaryo eşliğinde tutarial mantığıyla, oyunu ve güç dengelerini öğreniyorsunuz. Anlaşılan süper modellere fazlasıyla para verdikleri için, senaristlerden kısmışlar. Kısa singleplayer de eski C&C ler kadan uzun bir hikaye yok. Tiberium Wars, hikaye ve oynanış olarak daha başarılı. RA3 sadece C&C'lerden izler taşımıyor. Emperor: Battle for Dune ve Battle for Middle Earth serilerinden de bazı özellikler almış. Oyunun en çok eleştirilen renk paleti ve grafik sistemi, Emperor: Battle for Dune oyunundan. Battle for Middle Earth'den ise, büyü sistemini almış. Oyunda adam öldürdükçe, savaş puanları topluyoruz. Daha sonra BFME de olduğu gibi, ayrı bir menüden kendimize özellikler seçiyoruz. Bunlar saldırı gücü, teknolojik yenilik gibi şeyler. Her ırk için kendi kültürlerine göre değişiklik gösteriyor. Bu sistem C&C'lerde ilk kez kullanılmadı. Ancak bu haliyle daha çok önceki C&C'ler yerine BFME'ye benziyor. Açıkçası rahatsız edici bir yanı da yok.








Command & Conquer: Red Alert 3


Strateji tarzını değiştiren diğer unsur ise, artık askeri birimlerin bir birini destek olarak tasarlanmış olması. Eskiden şöyle bir taktik geliştirilirdi. Birkaç askeri birim üzerine gidilir ve düşmana öyle saldırılırdı. Rush sevenler, hızlı ve ucuz şeyleri seçerdi. Bu sefer durum öyle değil. Çünkü her birim bir işe yarıyor, bir birlerine karşı üstünlük ve zaafları var. Örnek vermek gerekirse, Sovyetlerin Twinblade helikopterleri, yer birimlerine karşı ölümcül, ancak havada uçmasına rağmen, uçakları vuramıyor. Bu durumda ya Twinbladeleri uçak savarı olan birimlerle desteklemek lazım, ya da hava desteği olarak uçaklarla. Bu çoklu denge her birim için geçerli. Eskiden C&C'lerde az hissedilen bu denge, artık tamamıyla oyuna hakim olmuş. Kısacası, düşmanı yenmek için her askeri birimden yapmanız lazım. Bunun artısı daha farklı ve gerçekçi bir oynanış sunuyor. Eskisi ise, eski RTS kurtlarının alışması için biraz zaman gerekmesi. Ayrıca yine eksi bir taraf stratejiyi sınırlıyor.

Oyunun esas temeli multiplayer için yapılmış. Singleplayer daha çok o da olsun mantığıyla kullanılmış. Senaryo eşliğinde tutarial mantığıyla, oyunu ve güç dengelerini öğreniyorsunuz. Anlaşılan süper modellere fazlasıyla para verdikleri için, senaristlerden kısmışlar. Kısa singleplayer de eski C&C ler kadan uzun bir hikaye yok. Tiberium Wars, hikaye ve oynanış olarak daha başarılı. RA3 sadece C&C'lerden izler taşımıyor. Emperor: Battle for Dune ve Battle for Middle Earth serilerinden de bazı özellikler almış. Oyunun en çok eleştirilen renk paleti ve grafik sistemi, Emperor: Battle for Dune oyunundan. Battle for Middle Earth'den ise, büyü sistemini almış. Oyunda adam öldürdükçe, savaş puanları topluyoruz. Daha sonra BFME de olduğu gibi, ayrı bir menüden kendimize özellikler seçiyoruz. Bunlar saldırı gücü, teknolojik yenilik gibi şeyler. Her ırk için kendi kültürlerine göre değişiklik gösteriyor. Bu sistem C&C'lerde ilk kez kullanılmadı. Ancak bu haliyle daha çok önceki C&C'ler yerine BFME'ye benziyor. Açıkçası rahatsız edici bir yanı da yok.



Sesler yaratıcı ve etkileyici olmuş. Özellikle askerlerin komik diyalogları savaş stresinde insanı rahatlatıyor. Tabii bu biraz Warcraft 3 havası sezdirmiyor da değil. Müzikler de ırklara göre değişiklik gösteriyor, Sovyetler'in müzikleri daha savaşçıyken, Empire ise Japon kültüründen esintiler taşıyor. Müttefiklerin müzikleri ise, daha çok disco ve dans ortamları için uygun. Hellmarch 3 ilk iki versiyonu kadar iyi. Zaten hafif değişiklikler olmuş. Yer yer Red Alert 2'in müzikleri de oyunda çalıyor. Ancak playlist sisteminin kalkması oyun için eksi olmuş. Grafiklerin kalitesi ise oyuncular için göreceli olacaktır. Daha çizgi romansı ve soft grafikler bazılarının hoşuna giderken, bazılarınınsa giymeyecek. Oynanış bazı yerlerde Red Alert ve C&C tadını yakalarken, bazı kısımlar da ise tamamıyla farlı bir oyun gibi durmuş. Yapımcıların oyun için geliştirdiği fikirler yaratıcı ve yerinde. Bu kadar yaratıcılıkla başka bir oyun da yapılabilirdi. Ancak, anlaşılan satış kaygısından dolayı Red Alert adını kullanmak istemişler. Haliyle bu fikirler Red Alert evrenin içine adapte edilmiş. Gelecek yamalarla ve genişleme paketiyle birlikte, oyunun içinde bu yenilikler daha da oturacaktır. Ayrıca, multiplayer desteği daha oturaklı bir hal alacaktır. Ön yargılarla başladığım bu oyunu, iyice içime sindirerek oynadım. Her bölümü olabilecek en uzun şekilde test ettim. Sonuçta yavaş yavaş fikrim değişti. Red Alert savaş parodisi ve bu oyunda komedi kısmını iyi becermiş. Strateji ve yapay zekada bazı sorunlar olsa da, günümüz yamalanma teknolojisi ve teknik desteğiyle zaman içinde düzülecektir. Strateji sevenlerin en azından bir kez tecrübe etmesi gereken bir oyun olmuş. Oyun farklı bir tarz denediği için, tepkiler herkesin kendi zevkine göre değişecektir. Seriyi bilmeyen, hatırlamak isteyenler ve yeni başlayacaklar için, güzel bir özet de geçtim. Bir de diğer yazarlarımızın bu oyun hakkındaki görüşlerine bakalım.